Hukuksal İktidar

Yayınevi: Yetkin Yayınları
Yazar: Semih Batur KAYA
ISBN: 9786050516142
425,00 TL 500,00 TL

Adet

 
   0 yorum  |  Yorum Yap
Kitap Künyesi
Yazar Semih Batur KAYA
Baskı Tarihi 2023/10
Baskı Sayısı 2
Boyut 16x24 cm (Standart Kitap Boyu)
Cilt Karton kapak

Hukuksal İktidar ( Modern Devlette Siyasal İktidarın Sınırlandırılmasında Anayasa Yargısının Rolü)

Semih Batur KAYA


İktidar toplanmayı ve böylece tortulaşmayı sağlayan bir karaktere sahiptir. İktidarın saf teorisi gücün tekelleşmesi ve tekilleşmesini arzular. İktidar olgusu bu yönüyle insan hak ve özgürlükleri üzerinde ciddi tehlikeler beraberinde getirir. Üstelik bu iktidarın yasama veya yürütme ve hatta yargı iktidarı etrafında toplanması veya bunların değişik görünüm biçimleriyle ortaya çıkması sonucu değiştirmemektedir. Her iktidar kendi yaşam rejimini kurgular. Hukuk ise esasında bir iktidar dağılımını öngörür. Bu süreç iktidarın belirlenmesi, tanımlanması ve nihai olarak sınırlandırmasını içerir. Bu bağlamda denge ve denetim hukukun özünü teşkil eder. Buradaki temel itki insan hak ve özgürlükleri, yani insan onurudur.

Boetie ve Rousseau’nun deyimlerinin aksine insan zincirleriyle birlikte, doğar özgür olmak için ise her yerde bu zincirleri tek tek kırması gerekir. Bunun karşısında duran yegane faktör ise iktidar olgusudur. İktidar, özellikle de siyasi iktidar birey ve toplumun hak ve özgürlükleri üzerinde ve demokratik yönetim sistemi üzerinde en büyük tehdidi teşkil etmektedir. Güç ve zor kullanma tekelliği ve tekilliği siyasi iktidarı birey-toplum ve iktidar geriliminde potansiyel bir tehlike haline getirmektedir. İktidar modern devletle form bulmuş, cisimleşmiştir. Modern devletin dirimsel kaynağı olarak siyasi iktidar ise yönetimin ve dolayısıyla rejimin karakterini belirleyen en önemli değişken konumundadır. Ancak siyasi iktidar deyim yerindeyse ele avuca sığmaz bir yapı sergiler. Dolayısıyla iktidar statik bir yapı sergilemez, iktidar dinamik bir yapıdadır. Bu yönüyle iktidar bulunduğu yerde hacim genişletmeye eğilim gösterir. Bu yönüyle her iktidar potansiyel bir diktatörlükle sonuçlanabilir. Çünkü bu potansiyel, iktidarın doğasında vardır.

Diktatörlük ve bunun adeta yaşam rejimi faşizm totaliter ve otoriter bir siyasal ve sosyal rejim öngörür. Faşist devlette birey olgusu söz konusu değildir. Birey ancak toplum içerisinde yerine getirdiği fonksiyonlara göre bir değer ve varlık bulur. Dolayısıyla faşist devlette bireyin iradesi ve anlam dünyası siyasal rejime aktarılmaz bir haldedir. Bununla beraber, yine bu doğrultuda, faşist devlette bireyin doğuştan eşit ve özgür olduğu düşüncesi de söz konusu değildir. Adalet, eşitlik ve özgürlük faşist devlette ya yer almaz ya da çarpık biçimiyle uygulamaya sokulur. Dolayısıyla insanların iktidara yönelik ileri sürebileceği ve iktidarın dokunmaması gereken hak ve özgürlükleri yoktur. Dolayısıyla insanlar hak ve özgürlük sahibi değildirler; ancak görevleriyle bir varlık ve anlam ifade ederler. Bu şekilde adeta kurgulanan yaşam rejiminde insanlar canıyla, malıyla ve tüm diğer değer ve düşünceleriyle birlikte tamamen devlete tabidir.

Ancak günümüzde siyasal rejimlerin önemli bir çıkış noktası “melez rejim”lerdir. Bu olgu küresel anlamda bir gerçeklik haline gelmektedir. Gerçekten de Latin Amerika ülkelerinin yanında Rusya, Türkiye, Venezuela, Polonya gibi ülkelerde bu tür bir gerçeklikle karşılaşmaktayız. Bu olgu doktrinde çeşitli şekillerde ifade edilmektedir: “melez rejimler”, “sözde demokrasiler”, “modern otoriterizm”, “yarışmacı otoriterizm” vb. Üstelik bu gerçeklik diktatörlükle demokratik hukuk devleti arasında çizdiği kaygan zeminle hak ve özgürlükler üzerinde daha çok ciddi boyutta tehlikeler arz etmektedir. Peki, burada çıkış yolu olarak ne gösterilebilir? İşte tam bu noktada demokratik hukuk devletini incelemek gerekir.

Küresel anlamda otoriterliğin yükselişine tanıklık etmekteyiz. Demokratik hukuk devleti ile faşizm arasında melez motiflerle yüklü siyasal ve sosyal rejimler yükseliştedir. Melez rejimler renkleri tam belli olmadığı için demokratik hukuk devleti üzerinde çok daha ciddi tehditler barındırdığı kanaatindeyiz. Maalesef bundan Türkiye de nasibini almaktadır. Peki bu şekildeki otoriterliğin yükselişinden gerek küresel anlamda gerek Türkiye özelinde nasıl kurtulabilinir? Bunun için yegane formül modern hukukun araçlarının demokratik hukuk devleti anlayışıyla yeniden donatılmasıdır.

Gerçekten de demokratik hukuk devleti anlayışı modern hukukun araçlarını hak, norm ve irade sorunları etrafında sarmakta ve iktidarın saf teorisinin yaşam pratiğine geçmesini böylece engellemektedir. Her şeyden önce demokratik hukuk devleti modern hukuku hak sorunu ekseninde yeniden değerlendirmektedir. Hak ontolojik meşruiyeti kendinden menkul bir değer ve ilkeler kümesini barındırmaktadır. Bu anlamda hukukun özü hakka indergenmektedir. Hukuk bir bütün olarak bir hak yarattığı veya var olan bir hakkı yaşam pratiğine geçirebildiği ölçüde bir değer ifade etmektedir. Hak bu bağlamda çifte bir işlev görmektedir. İlk olarak hak modern hukukun özünü ortaya koyarak ontolojik bir dayanak sağlamakta ve ikinci olarak hak söz konusu bu ontolojik meşruiyeti ile bir episteme pratiği ortaya koymaktadır. Böylece modern hukuk kökeninde ve geleceğinde kendinden menkul bir meşruiyet bulmaktadır. Bu durum ise yine iki açıdan önem taşımaktadır. Birincisi modern hukukun norm sorunu ikincisi ise modern hukukun irade sorunlarının çözümü için ortam hazırlanmaktadır.

İkinci olarak modern hukukun norm sorununa değinmek gerekir. Norm sorunu modern hukukun işleyişinde oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Peki nedir norm sorunu? Norm sorunu modern hukukun hukuk devleti yaklaşımıyla yeniden değerlendirilmesidir. Buradaki yeniden değerlendirme normun kapsayıcı bir şekilde insan onuruna yönelmesidir. Bir varlık olarak insan hak ve özgürlüklere sahiptir ve bu hak ve özgürlükler kendinden menkul bir yapıya sahiptir. İnsan haklarının çekirdeğinde ise insan onuru yer almaktadır. İşte hukuk devleti modern hukuka bu tür bir özellik kazandırmaktadır.

Hukukun bir diğer temel sorunu olan irade sorunu da çoğulcu demokrasi ile aşılabilir. İrade sorunu matematiksel bir çoğunluğa indirgenemez. Çünkü her bir irade ayrı bir anlam dünyasını, ayrı bir yaşamı temsil etmektedir. Dolayısıyla her irade siyasal ve sosyal karar alım sürecine aynı oranda katılmalı, aynı oranda nimetlerinden yararlanmalı ve külfetlerinden sorumlu tutulmalıdır. Çoğulcu demokraside hukuk devletiyle oluşturulan nitelikli normlar bütünü aynı zamanda modern devletin demokratik pratiğini, bir diğer ifade ile hareket kabiliyetini de belirler, tanımlar ve sınırlandırır. Böylelikle yönetim faaliyetinde insan hak ve özgürlükleri doğrultusunda norm ve iradenin mükemmel bütünlüğü sağlanır

Demokratik hukuk devleti iktidar ve değişik görünüm biçimlerinin sınırlandırılması ve bu sınırlı ortamda hakların korunması ve güvenceye bağlanmasıdır. Demokratik hukuk devletinin özü bu bağlamda denge ve denetimdir. Bu doğrultuda anayasacılığa bağlı değerler dizisi olarak kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti ve çoğulcu demokrasiden söz edilebilir. Anayasacılık bu anlamda modern görünüm biçimiyle demokratik hukuk devleti olarak somutlaşmaktadır. Demokratik hukuk devleti gerçekten hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini istemekte ise “hakları ciddiye”, bize göre ise daha çok ciddiye almalıdır.

Son olarak belirtmek gerekir ki anayasacılık ve bunun somut formülasyonu niteliğindeki demokratik hukuk devleti bağlamında her bireye düşünsel ve eylemsel düzeyde eşit şans ortamı sağlanmalıdır ve hangi statüde olursa olsun her bireyin istek ve arzusunun diğerinki kadar önemli ve değerli olduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla siyasi ve hukuki yapılanma toplumun bütün üyeleri bağlamında aynı kaygı ve ilgi içerisinde olmalıdır. Herkes özgür karar verme, tercihlerini serbestçe ortaya koyma potansiyeli içerisinde olmalıdır. Bu anlamda eşit etkileşim eşit yankılaşıma sebep olur. Böylece karşılıklı saygı bilinci gelişir. Bu bilincin yansıması ise şu şekilde olur: a. Tek tek her bireyi koruyan, onun bütün hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir içerik, b. Eşit statü, c. Kötü söylemleri dahil olmak üzere herkese ifade özgürlüğü, d. Fırsat eşitliği. Örneğin bireyin barınma, sağlık vb. gibi temel ihtiyaçlarının devlet güvencesi altında olması, e. Tam bir düşünce, inanç ve bunların bütün biçimleriyle ifade özgürlüğü ortamı.

Son olarak bu çalışmada bana desteklerini esirgemeyen değerli hocalarıma teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca bana sağladıkları moral ve motivasyondan dolayı değerli dostlarım Güven Çağan ve Mustafa Demirel’e çok teşekkür ederim. Bu çalışmayı yayımlayan Yetkin Yayınevinin tüm çalışanlarına sonsuz teşekkür ederim. Çalışma demokratik hukuk devletine bir nebze bile olsa dikkat çekmeyi başarırsa kendimi çok mutlu addedeceğim.

Yorum Yap

Lütfen yorum yazmak için oturum açın ya da kayıt olun.