Kalkışma Suçları

Yayınevi: Yetkin Yayınları
Yazar: Ezgi AYGÜN EŞİTLİ
ISBN: 9786050500905
255,00 TL 300,00 TL

Adet

 
   0 yorum  |  Yorum Yap
Kitap Künyesi
Yazar Ezgi AYGÜN EŞİTLİ
Baskı Tarihi 2016/04
Boyut 16x24 cm (Standart Kitap Boyu)
Cilt Karton kapak

CH990
Kalkışma Suçları
Yrd. Doç. Dr. Ezgi AYGÜN EŞİTLİ
2016/04 Baskı, 262 Sayfa
ISBN 978-605-05-0090-5 

KİTABIN KONU BAŞLIKLARI

  1. SUÇ GENEL TEORİSİNDE KALKIŞMA SUÇLARI
  2. SUÇ GENEL TEORİSİ BAKIMINDAN KALKIŞMA SUÇLARINDA FİİL
  3. KALKIŞMA SUÇLARINDA HAREKETİN YÖNELDİĞİ TEMEL KURUM VE DEĞERLER BAKIMINDAN FİİL
  4. KALKIŞMA SUÇLARINDA HUKUKA AYKIRILIK, KUSURLULUK VE SUÇLARIN İŞLENİŞ BİÇİMLERİ
  5. CEZA, CEZA MUHAKEMESİ VE HÜKMÜN İNFAZI

 

İÇİNDEKİLER

TEŞEKKÜR 7
KISALTMALAR 13

GİRİŞ 15

BİRİNCİ BÖLÜM
SUÇ GENEL TEORİSİNDE KALKIŞMA SUÇLARI
I. KALKIŞMA SUÇLARININ AYIRT EDİCİ UNSURLARI 21
II. TARİHSEL GELİŞİM 30
III. YABANCI HUKUKLARDA KALKIŞMA SUÇLARI 33
IV. TÜRK CEZA KANUNLARINDA KALKIŞMA SUÇLARI 38
V. KALKIŞMA SUÇLARINDA FAİL 45
A. GENEL OLARAK FAİL 45
B. CUMHURBAŞKANI 49
1. Vatana İhanet 50
2. Cumhurbaşkanının Sorumluluğu 55
C. MİLLETVEKİLLERİ 57
1. Milletvekili Sorumsuzluğu 57
2. Milletvekili Dokunulmazlığı 58
VI. KALKIŞMA SUÇLARININ HUKUKİ KONUSU 62
VII. KALKIŞMA SUÇLARINDA MAĞDUR 65
A. DEVLETİN BİRLİĞİNİ VE ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZMAK SUÇUNDA MAĞDUR 67
B. ANAYASAYI İHLAL SUÇUNDA MAĞDUR 71
C. YASAMA ORGANINA KARŞI SUÇTA MAĞDUR 72
D. HÜKÜMETE KARŞI SUÇTA MAĞDUR 73

İKİNCİ BÖLÜM
SUÇ GENEL TEORİSİ BAKIMINDAN KALKIŞMA SUÇLARINDA FİİL
I. HAREKET 75
II. HAREKETİN ELVERİŞLİLİĞİ 76I
II. HAREKET ESAS OLMAK ÜZERE SUÇLARIN TASNİFİ 81
A. KALKIŞMA SUÇLARI BAKIMINDAN
İCRA SUÇU VE CEBİR KAVRAMI 81
B. KALKIŞMA SUÇLARI BAKIMINDAN SERBEST HAREKET 89
C. KALKIŞMA SUÇLARI BAKIMINDAN ANİ SUÇ 91
D. KALKIŞMA SUÇLARI BAKIMINDAN TEHLİKE SUÇU 91
IV. NETİCE ESAS OLMAK ÜZERE YAPILAN TASNİFLERDE KALKIŞMA SUÇLARININ YERİ 94
V. YARGI ORGANININ VE CUMHURBAŞKANININ İŞLEVİ İTİBARİYLE KORUNMASI MESELESİ 96 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KALKIŞMA SUÇLARINDA HAREKETİN YÖNELDİĞİ TEMEL KURUM VE DEĞERLER BAKIMINDAN FİİL
I. DEVLETİN BİRLİĞİNİ VE ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜNÜ
BOZMAK SUÇUNDA FİİL 99
A. DEVLET TOPRAĞI 105
B. EGEMENLİK 108
C. DEVLETİN BİRLİĞİ 110
D. DEVLETİN BAĞIMSIZLIĞI 116
II. ANAYASAYI İHLAL SUÇUNDA FİİL 117
A. ANAYASAL DÜZEN 117
B. ANAYASANIN ÖNGÖRDÜĞÜ DÜZENİ ORTADAN KALDIRMAYA KALKIŞMAK 123
C. ANAYASANIN ÖNGÖRDÜĞÜ DÜZEN YERİNE BAŞKA BİR DÜZEN GETİRMEYE KALKIŞMAK 124
D. ANAYASAL DÜZENİN FİİLEN UYGULANMASINI ÖNLEMEYE KALKIŞMAK 137
1. Cumhuriyet 139
2. İnsan Haklarına Saygılı Devlet 140
3. Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı Devlet 141
4. Başlangıçta Belirtilen Temel İlkelere Dayanan Devlet 142
5. Demokratik Devlet 144
6. Laik Devlet 145
7. Sosyal Devlet 147
8. Hukuk Devleti 149
9. Türkiye Devletinin Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bütünlüğü 150
III. YASAMA ORGANINA KARŞI SUÇTA FİİL 151
IV. HÜKÜMETE KARŞI SUÇTA FİİL 154

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KALKIŞMA SUÇLARINDA HUKUKA AYKIRILIK, KUSURLULUK VE SUÇLARIN İŞLENİŞ BİÇİMLERİ
I. KALKIŞMA SUÇLARINDA HUKUKA AYKIRILIK 159
A. HUKUKA AYKIRILIĞIN KAPSAM VE SINIRLARI 159
B. HUKUKA UYGUNLUK NEDENLERİ VE BU NEDENLERİN KALKIŞMA SUÇLARINDA UYGULANABİLİRLİĞİ MESELESİ 160
C. DİRENME HAKKI 165
II. KALKIŞMA SUÇLARINDA KUSURLULUK 170
A. KUSURLULUĞUN KAPSAM VE SINIRLARI 170
B. KUSURLULUĞU KALDIRAN NEDENLER VE
BU NEDENLERİN KALKIŞMA SUÇLARINDA UYGULANABİLİRLİĞİ MESELESİ 174
1. Fiille Fail Arasındaki Psişik/Manevi Bağı Ortadan
Kaldıran Nedenler 174
2. Hata 176
3. İstenemezlik İlkesi 179
III. KALKIŞMA SUÇLARININ İŞLENİŞ BİÇİMLERİ 180
A. KALKIŞMA SUÇLARINA TEŞEBBÜSÜN MÜMKÜN OLMAMASI MESELESİ 180
B. İŞTİRAK 188
C. İÇTİMA 194
1. Fikri İçtima 194
2. Bileşik Suç 197
3. Zincirleme Suç 199

BEŞİNCİ BÖLÜM
CEZA, CEZA MUHAKEMESİ VE HÜKMÜN İNFAZI
I. CEZA 201
A. CEZANIN BELİRLENMESİ 201
B. LEHTE KANUNUN TESPİTİ 205
C. DAVA VE CEZANIN DÜŞÜRÜLMESİ 206
D. ZAMANAŞIMI 207
E. BELİRLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA 209
II. CEZA MUHAKEMESİ 214
A. YER BAKIMINDAN UYGULAMA 214
B. YARGILAMA USULÜ 218
1. Genel Olarak 218
2. Koruma Tedbirleri 219
3. Özel Yargılama Usulleri 225
a) Yüce Divan 225
b) Askeri Yargı 228
c) Milli İstihbarat Teşkilatı Mensuplarının Yargılanması 230
d) Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması 232
III. İNFAZ 233
A. İNFAZ USULÜ 233
B. KOŞULLU SALIVERME 234

SONUÇ 239

KAYNAKÇA 249

KAYNAKÇA

Acar, Bülent: Kurucu İktidar Olma Eylemi ile Anayasayı İhlal Suçuna Konu Kalkışma Hareketlerinin Farklı Nitelikte Eylemler Olması ve Hukuki Sonuçları (Milli Güvenlik Konseyi Başkan ve Üyesinin Erksiz/Yetkisiz Yargılanmasına İlişkin Esas Hakkında Savunma), Ankara 2014.

Acar, Bülent Hayri: Laik-Demokratik Devlet Düzeni ve Büyük Orta Doğu Projesinin Hukuki Çıkmazı, Ankara 2006.

Akkaya, Çetin: Terör Suçları ve Cezalarının İnfazı, Ankara 2009.

Alacakaptan, Uğur: Suçun Unsurları, Ankara 1975.

Aldıkaçtı, Orhan: Sosyal Devlet, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 14, Y. 1997,   s. 79-85.

Aliefendioğlu, Yılmaz: Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında ‘Yokluk’ Ya da ‘Yok İşlem’, TBBD, S. 81, Y. 2009, s. 211-224.

Altavilla, Enrico: Responsabilità Parlamentare, Nuovo dig. it., V. XI, Torino 1939, p. 483-489.

Antolisei, Francesco: Manuale di diritto penale, Pg., Milano 1980. (Antolisei, Pg)

Antolisei, Francesco: Manuale di diritto penale, Ps., II, Milano 1997. (Antolisei, Ps)

Arsel, İlhan: Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları, Ankara 1962.

Arslan, Çetin: Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi (5352 sayılı Adli Sicil Kanunu md. 13/A), AÜHFD, C. 56, S. 4, Y. 2007, s. 1-53.

Artuk, Mehmet Emin/Gökcen, Ahmet/Yenidünya, A. Caner: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara 2007.

Aygün Eşitli, Ezgi: Suçların ve Cezaların Kanuniliği İlkesi, TBBD, Y. 2013, S. 104, s. 225-246.

Aygün Eşitli, E./Hafızoğullları, Z.: Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar, Ankara 2014.

Baltacı, Vahit: Terör Suçları ve Yargılaması, Ankara 2007.

Barillari, Michele: Responsabilità Constituzionale, Nuovo dig. it., V. XI, Torino 1939, p. 462-471.

Barillari, Michele: Responsabilità Ministerale, Nuovo dig. it., V. XI, Torino 1939, p. 478 ecc.;

Bayraktar, Köksal: Siyasal Suç, İstanbul 1982.

Beccaria, Cesare: Suçlar ve Cezalar Hakkında (Dei delitti e delle pene, 1764), Çev. Sami Selçuk, Ankara 2004.

Bettiol, Giuseppe: Diritto penale, Pg., Padova 1969.

Bıçak, Vahit: Suç Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2011.

Blanco Cordero, Isidoro: Evrensel Yargı Yetkisi, 18. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi, İstanbul, 20-27 Eylül 2009, s. 305-347.

Canestrari, Stefano/Gamberini, Alessandro/Mazzacuva, Nicola/Sgubbi, Filippo/Stortoni, Luigi/Tagliarini, Francesco: Diritto penale lineamenti di parte speciale, Terza edizione, Bologna 2003.

Carcano, Domenico: Manuale di diritto penale, Ps., Milano 2010.

Carrara, Francesco: Programma de corso di diritto criminale, Ps., V. VII, Firenze 1923.

Centel, Nur/Zafer, Hamide: Ceza Muhakemesi Hukuku, 12 Bası, İstanbul 2015. (Centel/Zafer, Muhakeme)

Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem: Türk Ceza Hukukuna Giriş,      4. Bası, İstanbul 2006.

Cihan, Erol/Yenisey, Feridun: Türkiye’ de Evrensel Yargı Yetkisi, 18. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi, İstanbul, 20-27 Eylül 2009, s. 291-301.

Curatola, Pasquale: Attentato (delitto di), Enc. dir., V. III, Milano 1958,       p. 967-971.

Dean, Fabio: Personalità interna dello stato (delitti contro la), Novissimo dig. it., V. XII, Torino 1968, p. 1097-1109.

Delitala, Giacomo: Il fatto nella teoria generale del reato, Padova 1930.

Della Rocca, Fernando: Attentato, Novissimo dig. it., V. I, T. II, Torino 1957, p. 1477-1478.

Delpino, Luigi: Diritto Penale, Ps., Napoli 2006.

De Mauro, Giovanni Battista: Attentato contro gli organi costituzionali, Nuovo dig. it., V. I, Torino 1937, p. 1077-1079. (De Mauro, Organi costituzionali)

De Mauro, Giovanni Battista: Personalità interna dello stato (delitti contro la), Nuovo dig. it., V. IX, Torino 1939, p. 1045-1047.

De Mauro, Giovanni Battista: Attentato contro la costituzione dello stato, Nuovo dig. it., V. I, Torino 1932, p. 1084-1087.

Demirbaş, Timur: Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara 2009.

Demirbaş, Timur: İnfaz Hukuku, 3. Baskı, Ankara 2013. (Demirbaş, İnfaz)

Develioğlu, Ferit: Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1970.

Doehring, Karl: Genel Devlet Kuramı, Çev. Prof. Dr. Ahmet Mumcu, İstanbul 2002.

Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Umumi Kısım, C. II/2, İstanbul 1961. (Dönmezer/Erman, 1961)

Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir: Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, GK., C. I, 13. Bası, İstanbul 1997. (Dönmezer/Erman, C. I)

Dursun, Selman: Türk Ceza Hukuku’ nda Emrin İfasının Hukuki Niteliğinin Alman ve İtalyan Ceza Hukuku’ yla Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, GÜHFD, C. XVIII, S. 2, Y. 2014, s. 203-252.

Erem, Faruk: Türk Ceza Kanunu Şerhi, ÖH, Ankara 1993. (Erem, ÖH)

Erem, Faruk: Ceza Usulü Hukuku, 3. Bası, Ankara 1970. (Erem, Muhakeme)

Erem, Faruk: Ümanist Doktrin Açısından “Özel Kast”, AÜHFD, C. 26, S. 1-2, Y. 1969, s. 1-4.

Erman, Sahir: Askeri Ceza Hukuku, Umumi Kısım ve Usul, İstanbul 1967.

Ernest, Renan: What is a Nation, text of a conference delivered at the Sorbonne on March 11, 1882, in Ernest Renan, Qu’ est-ce qu’ une nation?, Paris, Presses Pocket-1992, translated by Ethan Rundell, p. 10, http://ucparis.fr, yararlanma tarihi: 09.02.2016.

Ersoy, Yüksel: Ignoranza ed errore nel diritto penale, Ankara 1968.

Fassò, Guido: Rivoluzione, Novissimo dig. it., V. XVI, Torino 1977, p. 239-242.

Feyzioğlu, Metin: Anglo Sakson ve Anglo Amerikan Hukuk Düzenlerinde Habeas Corpus Kurumu, AÜHFD, C. 44, S. 1-4, Y. 1995, s. 665-688.

Feyzioğlu, Metin: Yasama Dokunulmazlığı, AÜHFD, C. 42, S. 1, Y. 1992,    s. 21-45. (Yasama Dokunulmazlığı)

Fiandaca, Giovanni/Musco, Enzo: Diritto penale, Ps., V. I, Bologna 1993.

Florian, Eugenio: Trattato di diritto penale, V. II, Delitti contro la sicurezza dello stato, Milano 1915.

Gallo, Ettore: Il delitto di attentato nella teoria generale del reato, Milano 1966.

Gallo, Ettore/Musco, Enzo: Delitti contro l’ ordine costituzionale, Bologna 1984.

Gören, Zafer: Anayasa Koyan Erk ve Anayasa Değişikliklerinin Sınırları, İTÜSBD, S. 16, Y. 2009, s. 1-15.

Gören, Zafer: Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir 1999. (Gören, Anayasa Hukuku)

Gözler, Kemal: Kurucu İktidar, Bursa 1998. (Gözler, Kurucu İktidar)

Gözler, Kemal: Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 12. Baskıdan Tıpkı Ek Baskı, Bursa 2012.

Gözübüyük, Şeref: Anayasa Hukuku, 9. Bası, Ankara 2000.

Gregori, Giorgio: Saggio sull’ oggetto giuridico del reato, V. XVIII, Padova 1978.

Grispigni, Filippo: Diritto penale italiano, La struttura della fattispecie legale oggetiva, V. II, Milano 1952.

Guadagno, Gennaro: Il delitto di attentato di cui all’ art. 241 C. P., Riv. Pen., A. XCIV, 1970/I, p. 635-639.

Günday, Metin: İdare Hukuku, 10. Baskı, Ankara 2011.

Güngör, Devrim: Ceza Hukukunda Fiil Üzerinde Hata, Ankara 2007.

Güriz, Adnan: Hukuk Felsefesi, 6. Baskı, Ankara 2003.

Grasso, Pietro Giuseppe: Art. 241- Attentati contro l’integrità, l’ indipendenza o l’unità dello stato, Il foro pen.,1966/1, p. 49-61.

Güriz, Adnan: Hukuk Felsefesi, 6. Baskı, Ankara 2003.

Gürsoy, Gevad R.: Türkiye’ nin Coğrafi Taksimatında Yapılması İcabeden Bazı Tashihler, AÜDTCFD, C. 15, S. 1-3, Ankara 1957, s. 219-239.

Hafızoğulları, Zeki: Bir Bilirkişi Raporu, AÜHFD, Y. 1987, C. 39, S. 1,      s. 59-77.

Hafızoğulları, Zeki: Anayasanın Zorla Değiştirilmesine Kalkışma Suçu, BÜHFD, C. 1, S. 1, Y. 2015, s. 483-502. (Hafızoğulları, Anayasa)

Hafızoğulları, Zeki: Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak Suçu, Prof. Dr. Nevzat Toroslu’ ya Armağan, C. 1, Ankara 2015, s. 557-567. (Hafızoğulları, Devlet)

Hafızoğulları, Zeki: Ceza Normu, Ankara 1996. (Hafızoğulları, Ceza Normu)

Hafızoğulları, Zeki: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Fikri Temelleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2001. (Hafızoğulları, Fikri Temeller)

Hafızoğulları, Zeki: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini Sağlamayan Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Düzenlemeleri ve Uygulamaları, www.zekihafizogullari.com.

Hafızoğulları, Zeki: Türk Hukuk Devrimi ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. IV, S. 12, Y. 1988, s. 665-669.

Hafızoğulları, Zeki: Türk Hukuk Düzeninde Hukukun Üstünlüğü Prensibi Sorunu, ABD, S. 1, Y. 2002, s. 15-31.

Hafızoğulları, Zeki/Aygün Eşitli, Ezgi: Bazı Özel Ceza Kanunlarında ve Ceza İçeren Kanunlarda Yer Alan “Kamu Görevlisi Olarak Cezalandırılır” Hükmünün Anlamı, Kapsamı ve Sınırları Meselesi, Prof. Dr. Tuğrul Arat’ a Armağan, Ankara 2012, s. 629-639.

Hafızoğulları, Zeki/Aygün Eşitli, Ezgi: Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar, Ankara 2014.

Hafızoğulları, Zeki/Güngör, Devrim: Türk Ceza Hukukunda Suçların Tasnifi, TBBD, S. 69, Y. 2007, s. 21-50.

Hafızoğulları, Zeki/Kurşun, Günal: Türk Ceza Hukukunda Örgütlü Suçluluk, TBBD, S. 71, Y. 2007, s. 25-80.

Hafızoğulları, Zeki/Özen, Muharrem: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Kişilere Karşı Suçlar, 4. Baskı, Ankara 2015.

Hafızoğulları, Zeki/Özen, Muharrem: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Ankara 2015. (Hafızoğulları/Özen, GH)

Hafızoğulları, Zeki/Özen, Muharrem: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Topluma Karşı Suçlar, Ankara 2012. (Hafızoğulları/Özen, Topluma Karşı Suçlar)

Hakeri, Hakan: Ceza Hukuku, GH., 14. Baskı, Ankara 2012.

Hassan, Ümit: Siyasi Suç Kavramı, AÜSBFD, C. 26, S. 1, Ankara 1971,       s. 197-217.

Hayek, Friedrich A. von: Kölelik Yolu, Çev. T. Feyzioğlu/Y. Arsan, 2. Baskı, Ankara 1999.

Hür, Ayşe: Süleyman Şah Türbesi Hakkında Yanlış Bildiklerimiz, Radikal Gazetesi, 24.08.2014, www.radikal.com.tr., yararlanma tarihi: 08.10.2014.

Impallomeni, Giovanni Battista: Il codice penale italiana, V. II, Firenze 1890.

İçel, Kayıhan/Sokullu Akıncı, Füsun/Özgenç, İzzet/Sözüer, Adem/ Mahmutoğlu, Fatih S:/Ünver, Yener: Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Bası, İstanbul 2000.

İçel, Kayıhan/Sokullu Akıncı, Füsun/Özgenç, İzzet/Sözüer, Adem/ Mahmutoğlu, Fatih S./Ünver, Yener: Yaptırım Teorisi, 3. Kitap, 2. Bası, İstanbul 2002.

İnan, Afet: Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, TTKY, Ankara 1969.

Janitti di Guyanga, Eugeno: Concorso di piu persone e valore del pericolo nei delitti colposi, Milano 1913.

Kangal, Zeynel T.: Askeri Ceza Hukuku, Ankara 2010.

Karadeniz Çelebican, Özcan: Roma Hukuku, Ankara 2000.

Karakaş, Fatma Tülay: Karine Kavramı, Kanuni Karineler ve Varsayımlar, AÜHFD, C. 62, S. 3, Y. 2013, s. 729-759.

Katoğlu, Tuğrul: Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları, AÜHFD, C. 61, S. 2, Y. 2012, s. 657-693.

Kay, Richard S.: Kurucu Otorite, Anayasa Yapımı ve Anayasal Değişim Sempozyumu, TBB, Ankara 2010, s. 49-108.

Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,           2. Baskı, Ankara 2009.

Kulak, Sercan Coşkun: Anayasa Değişikliklerinin Yargısal Denetimi, TBBD, S. 87, Y. 2010, s. 228-261.

Küçüktaşdemir, Özgür: Türk Ceza Hukukunda Maddi ve Manevi Cebir, Ankara 2012.

Maggiore, Giuseppe: Diritto Penale, Ps., V. 2, T. 1, Bologna 1948.

Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Yargıtay Yayınları No: 4, C. 2, Ankara 1978.

Mantovani, F.: Diritto Penale, Pg., Padova 1979.

Manzini, Vincenzo: Trattato di diritto penale italiano, V. IV, Torino 1921. (Manzini, Trattato)

Manzini, Vincenzo: Istituzioni di diritto penale italiano, V. I, Pg., Padova 1958.

Mumcu, Ahmet: Hukuk Açısından Cumhuriyetinİlk Dönemlerinde Laikliğin Kurulması ve Bugünkü Durumu, BÜHFD, C. 1, S. 2, Y. 2015, s. 174-192.

Okandan, Recai Galip: Umumi Hukuk Tarihi, İstanbul 1951.

Okuyucu Ergün, Güneş: Ceza Muhakemesi İşlemleri, Ankara 2015.

Onar, Erdal: 1982 Anayasasında Anayasayı Değiştirme Sorunu, Ankara 1993.

Onar, Sıddık Sami: İdare Hukukunun Umumi Esasları, İstanbul 1952.

Ömeroğlu, Ömer: Direnme Hakkı, Meşruluğu ve Pratik Değeri, EÜHFD,     C. XIII, S. 1-2, Y. 2009, s. 103-115.

Özbek, Veli Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray/Bacaksız, Pınar/ Tepe, İlker: Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2014.

Özbek, Veli Özer/Kanbur, Mehmet Nihat/Doğan, Koray/Bacaksız, Pınar/ Tepe, İlker: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, Ankara 2015.

(Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, GH)

Özbudun, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, 15. Baskı, Ankara 2014.

Özbudun, Ergun: Anayasa Yapımında Yöntem Sorunları, Anayasa Yapımı ve Anayasal Değişim Sempozyumu, TBB, Ankara 2010, 155-175.

Özek, Çetin: Siyasi İktidar Düzeni ve Fonksiyonları Aleyhine Cürümler, İstanbul 1967. (Özek, Siyasi İktidar Düzeni)

Özek, Çetin: Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri-İcra Hareketi, Yargıtay Dergisi, C. 16, S. 1-2, Ocak-Nisan 1990, s. 98-120. (Özek, Hazırlık Hareketleri)

Özek, Çetin: “Silahlı Çete-Amaç Suç” İlişkisinde İştirak Sorunları, AÜSBFD, Prof. Dr. Yılmaz Günal’ a Armağan, C. 49, S. 3-4, Y. 1994,    s. 357-378. (Özek, Silahlı Çete)

Özen, Muharrem: Genel Tehlike Yaratan Suçlar, Ankara 2010.

Özen, Mustafa: Non Bis İn İdem (Aynı Fiilden Dolayı İki Kez Yargılama Olmaz) İlkesi, GÜHFD, C. XIV, S. 1, Y. 2010, s. 389-417.

Özgen, Eralp: İdari Tasarruflardaki Sakatlıklar, AÜHFD, C. XVII, S. 1-4,    Y. 1960, s. 255-289.

Özgen, Eralp: Suçluların Geri Verilmesi, Ankara 1962.

Özgenç, İzzet: Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara 2015.

Özgenç, İzzet: Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, GH., Ankara 2005. (Özgenç, Gazi Şerhi)

Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan: Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 11. Baskı, Ankara 2007.

Öztürk, Bahri/Erdem, Mustafa Ruhan: Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 15. Baskı, Ankara 2015. (Öztürk/Erdem, CH)

Padovani, Tullio: Bene giuridico e delitti politici, Riv. It. Dir. Proc. Pen., A. XXV, Milano 1982, p. 3-41.

Pannain, Remo: Personalità internazionale dello stato (delitti contro la), Novissimo dig. it., V. XII, Torino 1968, p. 1109-1132. (Pannain, Personalità)

Pannain, Remo: Personalità internazionale dello stato (delitti contro la), Nuovo dig. it., V. IX, Torino 1939, p. 1047-1098. (Pannain, Nuovo)

Pannain, Remo: Diritto penale, V. II, Ps., Torino 1957. (Pannain, Ps)

Petrocelli, Biagio: La pericolosità criminale e la sua posizione giuridica, Padova 1940.

Picotti, Lorenzo: Hazırlık Hareketleri ve İştirakin Genişletilmesi, 18. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi, İstanbul, 20-27 Eylül 2009, s. 53-101.

Ragno, Giuseppe: I delitti di alto treadimento ed attentato alla costituzione, Milano 1974.

Ranieri, Silvio: Manuale di diritto penale, Ps., V. 2, Padova 1962.

Ratiglia, Giuseppe: Il reato di pericolo nella dottrina e nella legislazione, Torino 1932.

Raz, Joseph: Kelsen’ in Temel Norm Kuramı (Çev. Dr. Şule Şahin Ceylan), AÜHFD, C. 62, S. 4, Y. 2013, s. 1169-1193.

Richiello, Giampietro: Tradimento, Novissimo dig. it., V. XIX, Torino 1973, p. 450-465.

Ridges, E. W.: İngiliz Anayasa Hukuku, Çev. Mukbil H. Özyörük, AÜHFD, C. 8, S. 3, Y. 1951, s. 183-209.

Rocco, Arturo: Sul concetto del diritto penale obiettivo, V. II, F. V, Palermo 1910.

Rossi, Paolo: Attentato contro la costituzione dello Stato, Enc. Dir., V. III, Varese 1958, p. 976-980. (Rossi, Constituzione)

Rossi, Paolo: Alto tradimento, Enc. dir., V. II, Varese 1958, p. 110-114.

Siniscalo, Marco: La struttura del delitto tentato, Milano 1959.

Soyaslan, Doğan: Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2010, 8. Baskı, Ankara 2010.

Soyaslan, Doğan: Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2010. (Soyaslan, Muhakeme)

Soysal, Mümtaz: 100 Soruda Anayasanın Anlamı, İstanbul 1990.

Sur, Melda: Uluslararası Hukukun Esasları, İstanbul 2013.

Şahin, Cumhur/Göktürk, Neslihan: Ceza Muhakemesi Hukuku, II, 2. Baskı, Ankara 2013.

Şen, Ersan: Anayasayı İhlal Suçu, http://m.haber7.com, erişim tarihi: 1.2.2016.

Şen, Ersan: Balyoz Davası, http://m.t24.com.tr, erişim tarihi: 7.3.2016.

Şen, Murat: 1961 ve 1982 Anayasalarında Anayasa Değişikliklerinin Yargısal Denetimi, EHFD, C. 2, S. 1, Y. 1998, s. 88-119.

Şensoy, Naci: Siyasi Suçlar, İHFM, C. XVII, S. 1-2, Y. 1951, s. 53-74.

Taner, Tahir: Ceza Hukuku, Umumi Kısım, İstanbul 1953.

Taner, Fahri Gökçen: Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Ankara 2008.

Tanör, Bülent/Yüzbaşıoğlu, Necmi: 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, 8. Bası, Ankara 2006.

Taşkın, Ahmet: Baskıya Karşı Direnme Hakkı, TBBD, S. 52, Y. 2004, s. 37-65.

Tezcan, Durmuş: Yurt Dışında İşlenen Suçlarda Türk Hukuku Bakımından Yabancı Ceza Kanununun Değeri Sorunu, AÜSBFD, C. 39, S. 1,          Y. 1984, s. 111-156.

Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku, 19. Bası, İstanbul 2015.

Thoreau, Henry David: Sivil İtaatsizlik, Çev. Caner Turan, İstanbul 2015.

Toroslu, Nevzat: Anayasayı İhlal Suçu, ABD, S. 4, Y. 1985, s. 591-601. (Toroslu, Anayasa)

Toroslu, Nevzat: Cürümlerin Tasnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, Ankara 1970. (Toroslu, Cürümlerin Tasnifi)

Toroslu, Nevzat: Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara 2008. (Toroslu, GK)

Toroslu, Nevzat/Feyzioğlu, Metin: Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2013. (Toroslu/Feyzioğlu, Muhakeme)

Tosun, Öztekin: Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, C. 1, GK., 4. Bası, İstanbul 1984.

Turhan, Faruk: Anayasa ve Milletvekili Seçimim Kanununa göre Seçilmeye Engel Suç ve Cezaların Yeni Ceza Mevzuatı Açısından Değerlendirilmesi, EÜHFD, C. XI, S. 1-2, Y. 2007, s. 55-85.

Turhan, Mehmet: Anayasaya Aykırı Anayasa Değişiklikleri, AÜHFD, C. 33, S. 1-4, Y. 1976, s. 63-104.

Uygun, Oktay: Devlet Teorisi, İstanbul 2014.

Uzer, Uğur: Ceza Hukukumuzda Siyasal Suç, ABD, S. 6, Y. 1984, s. 881-886.

Üçok, Coşkun/Mumcu, Ahmet/Bozkurt, Gülnihal: Türk Hukuk Tarihi, Ankara 2002.

Ünver, Yener: Ceza Hukukuyla Korunması Amaçlanan Hukuksal Değer, Ankara 2003.

Ünver, Yener/Hakeri, Hakan: Ceza Muhakemesi Hukuku, C. 2, 2. Baskı, Ankara 2010, s. 184 vd.

Vannini, Ottorino: Manuale di diritto penale italiano, Ps., Milano 1947.

Vannini, Ottorino: “Tentativo di reato” e “reato di tentativo”, Estratto dalla rivista penale, V. LXXIX, Fasc. V-VI.

Yalçın Sancar, Türkan: Çok Failli Suçlar, Ankara 1998.

Yarsuvat, Duygun: Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümlerin Genel Prensipleri, İÜHFM, C. 30, S. 3-4, Y. 1964, s. 665-691.

Yarsuvat, Duygun/Bayraktar, Köksal: Teşebbüs ve İştirak Kurallarının Genişletilmesi, 18. Uluslararası Ceza Hukuku Kongresi, İstanbul, 20-27 Eylül 2009, s. 25-49.

Yaşar, Kenan Evren: Karşılaştırmalı Olarak Anayasayı İhlal Suçu, Ceza Hukuku ve Kriminoloji Dergisi, C. 2, S. 1-2, Y. 2014, s. 189-234.

Yaşar, Osman/Gökcan, Hasan Tahsin/Artuç, Mustafa: Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, C. VI, Ankara 2010.

Yayla, Yıldızhan: 1982 Anayasasına Göre Devletin Özü, İHİD, C. 4, S. 1-3, Y. 1983, s. 133-149.

Yenidünya, A. Caner/İçer, Zafer: Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, Prof. Dr. Nur Centel’ e Armağan, s. 797-828.

Yurtcan, Erdener: Ceza Yargılaması Hukuku, 9. Baskı, Ekim 2002.

Zuccalà, Giuseppe: Profili del delitto di attentato, Riv. It. Dir. Proc. Pen., A. XX, Fasc. 3, 1977, p. 1225-1255.

Yararlanılan İnternet Siteleri:

http://www.archives.gov

http://www.echr.coe.int

http://en.wikipedia.org

http://feyzioglu.av.tr

http://www.gesetze-im-internet.de

http://hmt.hsyk.gov.tr

http://www.kararlaryeni.anayasa.gov.tr

http://www.kdgm.gov.tr

http://www.laleggepertutti.it

http://www.legifrance.gov.fr

http://m.haber7.com

http://m.t24.com.tr

http://www.ohchr.org

http://www.ombudsman.gov.tr

http://www.radikal.com.tr

https://www.tbmm.gov.tr

http://www.tdk.gov.tr

http://ucparis.fr

http://tr.wikipedia.org

http://www.yargitay.gov.tr

http://www.zekihafizogullari.com

https://www.admin.ch

 

GİRİŞ

İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak adına topluluklar oluşturması ve toplulukların devlet olarak biçimlenmeye başlamasıyla birlikte, teşekkül ettikleri topluluğun himayesinin güvencesi olan bu devletler de kendilerini, diğer önlemlerin yanı sıra norm koymak suretiyle, içeriden ve dışarıdan gelen olası saldırılara karşı korumak ihtiyacı içerisine girmişlerdir.

Bir tüzel kişilik olarak kanunla muayyen hukuki yetki ve menfaatlere, dahası meşruiyetini aldığı anayasal düzenin gereği olarak var olmak hakkına sahip olan devletin ve egemen olan halkın iradesiyle kurulan hukuki düzenin devamlılığına karşı işlenen suçlardan olup, çalışmamızın esasını teşkil eden kalkışma suçlarının varlık sebebi de işte bu temel ihtiyaçtan doğmuştur.

İyi yönetilen bir devlet, Eflatun’un (Platon) “Devlet” adlı eserinde de ifade ettiği gibi tek bir insana benzer. Tıpkı yaralı bir parmağın acısını bedenin bir bütün olarak hissetmesi, en küçük parçasının derdinin bütünün derdi olması gibi, iyi yönetilen bir devlette de yurttaşların başına ne gelirse gelsin, devlet bunu kendi başına gelmiş sayacak, onunla dertlenecek, onunla sevinecektir. İşte böyle bir devlette, devletin varlığının ve mevcut düzeninin devamının korunmasında, sadece devletin değil, ondan ayrı düşünülmesi mümkün olmayan halkın da menfaati vardır.

Ancak “devlet halktır” düşüncesini doğuran, dolayısıyla hukuku maddi ve şekli olarak laik bir sisteme oturtan aydınlanma çağına gelene değin, devlete karşı suçlar dini özelliklerini kaybetmemişler, suçların failleri ise en ağır cezalarla cezalandırılmışlardır.

Aydınlanma çağıyla birlikte demokratik hukuk devletlerinde ilahi irade yerine halk iradesinin egemen olduğu anlayışı ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri benimsenmiştir. Bu gelişmeyle paralel olarak krala ve kardinale karşı işlenen suçların yerini halkın iradesini temsil eden erklere yönelik fiiller ve o devlete meşruiyetini veren bu iradenin üzerinde somutlaştığı anayasal normların ihlali almıştır.

Bu çağda kanunilik ilkesinden hareketle, devlete karşı suçlar sistematize edilerek belirli kılınmış, her suçun genel mağduru Devlet olmakla birlikte, Devlete karşı suçlarla sadece suçun özel mağdurunun devlet olduğu hallerin düzenlenmesi ve suçların da bu esastan hareketle sınırlandırılması gerekliliğinin altı çizilmiş, böylece, büyük hukukçu Beccaria’nın da dediği gibi “insanoğlunun kullanılan kelimenin mânasına kurban edilmesinin” önüne geçilmek istenmiştir.

Bu dönemde ayrıca adil yargılanma hakkının bir gereği olarak, suçların yargılama usullerinde tahkik sisteminden işbirliği sistemine geçilmiştir.

Aydınlanma çağında, ayrıca, devlete karşı suçların siyasi karakteri tartışılmaya başlanmış, bununla beraber, hazırlık hareketlerinin cezalandırılmaması, söz konusu suçların sayılarının azaltılması ve varolan suçların cezalarının düşürülmesi eğilimi ortaya çıkmıştır.

Ancak bu çağda dahi temsil ettiği toplumun devamının güvencesi olması ve uluslararası bir şahsiyeti olması dolayısıyla devlete bir kamu hukuku tüzel kişisi olarak varlık tanındığı göze çarpmaktadır.

Sonraki yıllarda yaşanan siyasi gelişmelerle birlikte otoriter devlet düzenleri kendini göstermiş, kanunlara yansıyan faşizan eğilimler, işleniş şekilleri bakımından devlete karşı suçların ve bu suçların cezalarının ağırlaştırılması neticesini doğurmuştur. Zaman içinde Devlete karşı suçlar ve özelde kalkışma suçları üzerinde etkili olan bu eğilimler ortadan kalkmaya başlamış, gelişen insan hakları düşüncesi ve demokratik esaslardan hareketle suçlar, bugünkü yapısına kavuşmuştur.

Günümüzde, genel olarak kalkışma suçlarına özelliğini veren esaslı unsurun, bu suçların ancak “doğrudan doğruya kanunla muayyen amaçlara yönelik hareketlerle” işlenebilmesi olduğu üzerinde durulmaktadır.

Bu unsur, kalkışma suçlarını diğer her tür suç tipinden ayırmakta ve ken­dine özgü yapısı içinde bir değerlendirmeye tabi tutulmasını gerektirmektedir. Ancak kalkışma suçlarının bu özelliği onları özel kastla işlenen suçlardan yapmamaktadır. Zira bu suçlarda, ilgili madde metinlerinde ifade olunan amaçlar, kalkışma suçunun fiil unsuru içinde erimekte ve hareketin elverişliliğini değerlendirirken göz önünde bulundurulmaktadır. Dolayısıyla kalkışma suçları doğrudan kastla işlenen “amaç suçu” özelliği gösterirler.

Öte yandan amaca yönelik hareketi cezalandırmak suretiyle yönelik olduğu amaca ilişkin olarak doğmuş bulunan tehlikenin kendisi bertaraf edilmek istendiğinden kalkışma suçları tehlike suçu özelliği gösterirler. Burada tehlikeden kastedilen, makul, gerçekleşmesi olası ve güncel olan bir tehlikedir. Dolayısıyla basit bir ihtimal kalkışma suçuna vücut vermeye elverişli de­ğildir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kalkışma suçlarında cezalandırılanın, hukuken mümkün olmadığından zararın tehlikesi olmadığı, ama yöneldiği amacı açıkça belli eden tehlikenin kendisi olduğudur.

Amaca yönelik bu hareket kendisi ayrıca bir suç teşkil etsin ya da etmesin, her türlü hareket olabilir. Bu sebeple kalkışma suçları serbest hareketli suçlardandırlar. Kalkışma suçlarını amaca yönelik tek bir hareketle işlemek mümkün olduğu gibi aralarında amaçsal ve zamansal birlik bulunan birden fazla hareketle de işlemek mümkündür. Ancak kalkışma suçlarında hareketin veya hareketlerin ya da bunların etkilerinin az çok devamlılık arzetmesi, suçu kesintisiz bir suç yapmaz. Dolayısıyla bu suçlar hareketin yapılmasıyla tüketilen ani suçlardandırlar.

Şu kadar ki; tıpkı diğer suçlarda ve bu suçlara teşebbüste olduğu gibi, kalkışma suçlarında da suçun icrasına elverişli hareketlerle başlamak gerekir ki kalkışma suçlarında hareketin elverişli kabul edilebilmesi için, herşeyden önce cebri olması aranmaktadır. Cebirden kastedilen, maddi ve manevi cebirdir. Bu da suçları aynı zamanda icra suçu yapar.

Diğer taraftan kalkışma suçları ile suça teşebbüsü birbirine karıştırmamak gerekir. Zira suça teşebbüs bağımlı bir ceza normu özelliği gösterirken, kalkışma suçları, bağımsız ceza normlarıdırlar. Dolayısıyla suça elverişli hareketin yapılmasıyla birlikte bu suçlar tamamlanmış olur. Kalkışma suçlarının üzerinde somutlaştığı maddelerde ifade olunan amaçlara yönelik hareketin parçalara bölünmesi olasılığı da olmadığından kalkışma suçlarına teşebbüs mümkün değildir.

Elverişli hareketin yapılmasıyla birlikte tamamlandığından, kalkışma suçları aynı zamanda neticesiz suç özelliği gösterirler. Aslında bu suçlar her ne kadar ilgili maddelerde ifade olunan amaçlara yönelik hareketlerle işlenmekteyseler de bu amaçların gerçekleşmesi halinde yeni bir kurucu iktidar düzeni söz konusu olacağından ve bu iktidar düzeni de meşruiyetini kendinden alacağından, bu kez kalkışma hareketini gerçekleştirenleri cezalandırmak mümkün olmayacaktır.

Kalkışma suçları, elverişli hareketin yapılmasıyla birlikte failinin tamamlanmış suçun cezasıyla cezalandırıldığı ve bu yönüyle benzerlik gösteren teşebbüsü tamamlanmış suç gibi cezalandırılan suçlardan ve tamamlanması öne alınmış suçlardan, amacın gerçekleşmesi halinde kurulmuş iktidarın yerini kurucu iktidara bırakması ve yeni bir anayasal düzenin söz konusu olması sebebiyle ayrılmaktadır.

Kalkışma suçları kural olarak siyasi suç kapsamında değerlendirilen suçlardan olmaktadırlar. Zira devletin temel siyasi yapısına ve organlarına yönelik olan hareketler, tabiatıyla siyasidir. Öte yandan terör örgütü kapsamında işlenen kalkışma suçları, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) gereği terör suçu kabul edilmektedirler.

Doktrinde genellikle tam siyasi suç, nisbi siyasi suç ayrımı yapılmakta, nisbi siyasi suçların ve uluslararası sözleşmelerce terör kapsamında değerlendirilen eylemlerin, siyasi suç olduğu gerekçesiyle suçlunun iadesine engel olmayacağı düşünülmektedir.

Kalkışma suçlarının bir diğer özelliği de genellikle vatana ihanet teşkil eden suçlar arasında kabul edilmeleridir. Aslında vatana ihanetin uluslararası hukuk bakımından kabul görmüş tek bir tanımı bulunmayıp, her ülkenin kanun koyucusu kendi siyasi etik değerlendirmesine göre kavramı somutlaştırmaktadır. Bugün, Türk hukuk düzeninde vatana ihanet kavramı, bir tanım hükmüyle belirli kılınmış değildir. Ancak temel olarak vatandaşın ülkesine karşı olan sadakat borcunun ihlali kapsamında, devletin ve mevcut hukuki düzenin bekasını tehlikeye düşüren fiillerin vatana ihanet kabul edildiği göze çarpmaktadır.

Çalışmada, yukarıda açıklanan kapsamdan hareketle, ceza hukuku düzenlerinde “Kalkışma Suçları” adıyla anılan kendine özgü bu suçlar altında, kalkışma suçlarının suç genel teorisi içindeki yerinin yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) özel hükümlerinde somutlaşmış olan kalkışma suçu tiplerine yer verilmiştir. Bu suçları; “Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak (TCK, md. 302)”, “Anayasayı İhlal (TCK, md. 309)”, “Yasama Organına Karşı Suç (TCK, md. 311)” ve “Hükûmete Karşı Suç (TCK, md. 312)” olarak sıralamak mümkündür.

Çalışmanın birinci bölümünde; kalkışma suçlarının suç genel teorisindeki yeri genel hatları itibariyle irdelenmiştir. Bu kapsamda ilk olarak benzer suç tipleri karşısında kalkışma suçlarının ayırt edici unsurlarına değinilmiş, suçların bir kavram olarak ortaya çıkışı ve tarihsel gelişimi incelenmiş, yabancı hukuklardaki benzer hükümlere yer verilmiş ve Türk Hukukundaki mevcut durum 765 sayılı TCK ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Ardından kalkışma suçlarının faili, hukuki konusu ve mağduru özellik arz eden durumlara ayrıca değinilmek suretiyle açıklanmıştır.

Çalışmanın ikinci bölümünde; suç genel teorisi bakımından kalkışma suçlarının fiil unsuruna değinilmiş, bu kapsamda hareketin elverişliliği irdelenmiş, hareket esas olmak üzere kalkışma suçlarının tasnifi yapılmış ve neticesiz suç olma özelliği bakımından kalkışma suçlarının netice esas olmak üzere yapılan tasniflerdeki yeri incelenmiştir. Ayrıca bu bölüm başlığı altında yargı organının ve Cumhurbaşkanının işlevi itibariyle korunması meselesi üzerinde durulmuştur.

Üçüncü bölümde; fiil, bu kez kalkışma suçlarında hareketin yöneldiği kurum ve değerler özelinde değerlendirilmiş, tek tek suç fiillerinin özellik arzeden unsurları üzerinde durulmuştur.

Dördüncü bölümde Kalkışma Suçlarının diğer iki unsuru hukuka aykırılık ve kusurluluk adı altında incelenmiş, hukuka aykırılık bahsinde hukuka aykırılığın kapsam ve sınırlarının incelenmesinin ardından hukuka uygunluk nedenlerinin kalkışma suçları bakımından uygulanabilirliğinin olup olmadığına değinilmiş, kusurluluk bahsi altında ise kalkışma suçlarında kusurluluğun kapsamı irdelendikten sonra kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler üzerinde durulmuştur.

Bu bölüm altında ayrıca işleniş biçimleri bakımından kalkışma suçları incelenmiş, suça teşebbüsün bu suçlarda mümkün olmaması hususuna değinilmiş, iştirak ve içtima kurumları kalkışma suçları özelinde irdelenmiş, fikri içtima, bileşik suç ve zincirleme suçun bu suçlarda uygulanabilir olup olmadığı değerlendirilmiştir. Sonrasında genel bir cezadan indirim sebebi olan takdiri indirim nedenleri ve uygulanabilir olup olmadığı bakımından haksız tahrik, kalkışma suçlarını etkileyen haller başlığı altında incelenmiştir.

Çalışmanın beşinci ve son bölümünde; kalkışma suçlarının cezası, ceza muhakemesi ve hükmün infazı, ihtiyaca cevap vermek adına ayrı bir bölüm başlığı altında ayrıntılı bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Çalışma; hükümet darbesi ve ihtilal olgularını siyaseten ele almamış, hükümet darbelerine ve ihtilallere zemin hazırlayan toplumsal-siyasi olaylar ile başarıya ulaşmış hükümet darbelerinin ve ihtilallerin doğurduğu toplumsal-siyasi sonuçlar hukuki olgular olmadığından konunun dışında tutulmuştur.

Çalışmada, ülkemizde örneklerine, ne yazık ki demokratik bir topluma yakışmayacak kadar sık rastlanmasına karşın, üzerinde yeterince kuramsal tartışmanın yapılmamış olduğu kalkışma suçlarının, suç genel teorisindeki yeri, tanımı, kapsamı ve unsurları değerlendirilmiştir.

SONUÇ

Kalkışma suçları neticesi kanunda öngörülmediğinden teşebbüsü tamamlanmış suç gibi cezalandırılan suçlardan olmadıkları gibi, hareketin yöneldiği amacın gerçekleşmesi hukuken mümkün olmadığından tamamlanması öne alınmış suçlar arasında da yer almamaktadırlar. Zira tamamlanması öne alın­mış olan suçlarda Kanun koyucu siyasi-etik değerlendirmesini, neticeyi ayrıca cezalandırmamak yönünde kullanmıştır. Oysa kalkışma suçları bu yönde bir değerlendirmeye müsait olan suçlardan değildir. Çünkü hareketin yöneldiği amacın gerçekleşmesi halinde onu cezalandırabilecek olan hukuk sistemi, bu kez yeni bir kurucu iktidar söz konusu olduğundan, ortadan kalkacaktır. Kurulmuş iktidar düzeninin kurucu iktidarı yargılaması hukuken mümkün değildir.

Kalkışma suçlarının faili Türk ya da yabancı, herkes olabilir. Ancak tüzel kişiler suçun faili olamazlar. Çünkü bu tür bir faaliyette bulunmayı amaçlayan tüzel kişinin, kanundan ötürü kişilik kazanması mümkün değildir. Kuş­kusuz suç, tüzel kişiyi temsile yetkili organı yerinde olan kişiler tarafından tüzel kişinin menfaatine işlenebilir.

Bu suçların mağdurları, ihlal edilen kanun maddesine göre, Devlet tüzel kişiliği, TBMM ya da Hükümet olabilmektedir.

TCK’nun 302. maddesindeki suçun hukuki konusu, bir başka deyişle suçla ihlal edilen, ceza ile korunan muayyen hukuki değer ve menfaat, Devletin birliğinin ve Ülke bütünlüğünün korunmasına ilişkin kamusal yararken, 309. maddede ifade olunan suçun hukuki konusu Anayasal düzenin korunmasına ilişkin kamu menfaati, 311 ve 312. maddelerde yer alan suçların hukuki konuları ise Anayasal düzenin işleyişine ilişkin kamusal yarardır.

Bu suçların hukuki konusu her zaman kamusal menfaati korumaktadır. Zira devlet kamu tüzel kişiliği sıfatı taşımakta, devletin yasama organı olan TBMM ve yürütme organı olan Hükümet de daima kamu hizmeti görmektedir. Dolayısıyla adı geçen suçlarla ihlal edilen menfaat de özel değil, kamusal menfaat olmaktadır.

Kalkışma suçları, oluşmaları için cebri bir hareketi gerekli kıldığından icra suçu özelliği gösterirler.

Doktrinde, ilgili maddelerde ifade olunan cebrin yalnızca maddi cebir olduğu ileri sürülmüşse de kıta Avrupası hukuk sistemlerinde terimin anlam ve kapsamı, kanunun gerekçesi, TCK’nun ilgili diğer maddeleri ve Yargıtay kararları birlikte değerlendirildiğinde kanımızca kalkışma suçlarında “cebir ve şiddet” ifadesiyle kastedilen maddi ve manevi cebirdir. Ancak amaç yorumda farklılıklara, değişik yargı kararlarına yol açmak değilse, ilgili maddelerin yeniden gözden geçirilmesi ve Kanunda terim birliğinin sağlanması gerekmektedir.

Kalkışma suçları, en az biri cebri olmak kaydıyla, elverişli her hareketle işlenebilen serbest hareketli suçlardandırlar.

Adı geçen maddelerde ifade olunan amaçlara yönelik hareket kapsamında değerlendirilebildiği ölçüde aralarında amaçsal ve zamansal birlik olan elverişli her türlü tipik devinim, “…’ ya yönelik kalkışma hareketini” teşkil edecektir. Bir başka deyişle elverişli olmak kaydıyla, her türlü hareket kalkışma suçlarının “vasıtası” kabul edilecektir. Failin tüm faaliyetleri ve içinde hareket ettiği şartlar bakımından tipik suça kalkışma niteliğinde olan bir hareket varsa, bu kez kalkışma suçu söz konusu olacaktır.

Kalkışma suçları incelendiğinde devletin birliğinin ve ülkenin bütünlüğünün, anayasal düzenin, yasama organının ve hükümetin siyasi işlevinin, bunlara yönelik cebri fiillere karşı ceza ile korunduğu göze çarpmaktadır. Öte yandan her ne kadar kanımızca Anayasayı İhlal suçu kapsamında korunmaları imkânı varsa da farklı uygulamalara sebebiyet vermemek adına, Anayasa Mahkemesi ve işlevi itibariyle Cumhurbaşkanının da kalkışma suçları kapsamında, açık bir düzenleme getirmek kaydıyla korunması yerinde olacaktır.

TCK’nun 302. maddesinde ifade olunan fiil, Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik hareketlerde bulunmaktır.

Devletin tam olarak egemenlik yetkilerine sahip olmayıp sadece birtakım yetkiler kullandığı yerler ülkeye dâhil değildir. Yabancı ülkelerdeki elçilikler, ayrıcalıklı özel bir hukuki rejimden yararlanmakla birlikte, gönderen devletin ülkesi sayılamaz. Benzer şekilde açık denizde bulunan gemiler bayrak devletinin yargısına tabi olmakla birlikte bu devletin ülkesini teşkil etmemektedir. Dolayısıyla elverişli hareket teşkil etmek şartıyla bu yerlerde TCK’nun 302. maddesine vücut veren bir suç işlenebilirse de, söz konusu yerlerde işlenen bir kalkışma suçu ülkede işlenmiş sayılmayacak ya da bu yerlerin işgal edilmesi kendiliğinden “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik hareket” teşkil etmeyecektir.

Öte yandan “Devletin birliği” terimi Kanunda bir tanım hükmüyle belirli kılınmış değilse de bu terim, devlete meşruiyetini tanıyan unsurun bir ve tek olmasını gerekli kılmaktadır. Türk Devletine meşruiyet kazandıran, ona ege­men olan ulustur. Hangi etnik, ırki, dini kökene sahip olursa olsun, “ulus” tek ve birdir. O halde devletin birliği teriminden egemenliğin kaynağının millet olmasını ifade eden “ulus devlet” anlaşılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletini meydana getiren ve Kurtuluş Savaşına ilham veren tarih, düşünce ve ruh, Türk Milleti denen manevi şuuru yaratmıştır.

Federatif ya da özerk devlet yapısı, merkezi devletin karşısında yer almaktadır, ancak kural olarak ulus devlet kavramına aykırılık teşkil etmemektedir. Ulus devlet meşruiyetini ulusun egemenliğinden alan devlet demektir. Bugün pek çok federe ve özerk devletin ulus devlet olduğu gözlemlenmektedir. Merkezi devletse merkezi idarenin üstünlüğüne ve yetki devrine dayanan devlettir.

Anayasanın değiştirilemeyecek maddeleri ve başlangıç hükümleri arasında korunan ise merkezi devlet değil, ulusal devlettir.

Ancak ne zaman ki federatif ya da özerk yapı; Türk milletini oluşturan manevi şuura aykırı olarak ırki, etnik, kültürel bir ayrıma dayanır, bu kez federatif devlet ulusal devlete ve Anayasanın değiştirilemez maddelerince teminat altına alınan devletin temel niteliklerine aykırılık oluşturacaktır.

Devletin bağımsızlığı; egemen olan milletin kendi kendisini yönetmesini ifade etmektedir. Bu itibarla ülkenin tamamı veya bir kısmı üzerinde, manda, himaye, kapitülasyon ve benzeri tabiiyet hallerinin kurulmasına yönelik cebri hareketler devletin bağımsızlığını zayıflatmaya yönelik fiil kabul edilirler. Öte yandan devletlerin, serbest iradeleri altında, iki ya da çok taraflı anlaşmalar yaparak uluslararası kuruluşların tarafı olmaları ve uluslararası yargı kuruluşlarının yargılama yetkisini tanımaları, egemenliğin klasik anlayışı ge­çerli olmadığından, devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak değerlendirilmemektedir.

TCK’nun 309. maddesinde ifade olunan “Anayasayı İhlal” suçunda fiil; “cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmektir.

Türk hukuk düzeninin temel normu olup ilk Anayasayı yapanlara yetki veren kurtuluş savaşı düşüncesi ve ruhu 1982 Anayasası’nın ilk üç maddesini kapsamına almakta, ilk üç madde ise siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan ilkeleri belirtmektedir. Söz konusu ilkeler, birlikte, anayasal düzeni oluştururlar.

O halde Anayasayı ihlalden kastedilen Anayasal düzeni ihlal, Anayasal düzeni ihlalden kastedilen ise;

- Hukuki varlığıyla Anayasanın tamamının, ilk dört maddesinin ya da bu maddelerde ifade olunan Anayasal ilkelere aykırı olacak şekilde diğer maddelerinin ortadan kaldırılmasına veya değiştirilmesine,

- Başlangıç kısmında yorumlanan ve Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesinde ifade olunan ilkelerin fiilen uygulanmasına engel olmaya cebren kalkışmaktır.

Anayasanın dördüncü maddesinin açık hükmü nedeniyle Anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmesinin teklif edilmesi cebir sayılır. Ancak bu madde olmasaydı dahi temel normu değiştirmeye kalkışmak kurucu iktidar düzenini değiştirmeye kalkışmak olacağından cebir kabul edilir ve kalkışma suçuna vücut verirdi. Dolayısıyla Anayasanın dördüncü maddesi kurucu değil, bildirici bir norm niteliğindedir. Ancak ilk üç maddenin değiştirilmesinin mümkün olmadığını ifade eden dördüncü maddenin değiştirilmesinin teklif edilmesi de son tahlilde temel normun değiştirilmesine yönelik cürmi amacı açıkça ifade eden ve geri dönüşü de olmayan bir aşamaya gelmiş icrai hareket teşkil ettiğinden Anayasayı ihlal suçuna vücut verecektir.

İlk dört maddeye ilişkin yapılan değişiklik teklifi, Anayasanın dördüncü maddesinin açık hükmü gereği herhangi bir tespite ihtiyaç duymaksızın yok hükmündedir.

Anayasanın ilk üç maddesinde bir değişikliğe gidilmemekle birlikte bu maddelerde ifade olunan temel ilkelere aykırılık teşkil eden Anayasa değişiklikleri de kanımızca anayasal düzen ihlal edildiğinden yok hükmündedir.

Her mahkeme gibi Anayasa Mahkemesinin de, bu konuda mevzuatta açık bir hüküm olmamakla birlikte, yokluğu tespit etmek yetkisi vardır. Ancak böyle bir tespit yapılmamış olması da yok olan işlemi var etmeyecektir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken, fiili gücün hukuki güçle dengelenip dengelenmediğidir. Eğer fiili güç mevcut hukuk düzenince bastırılamazsa, bu kez fiili gücün kendisi hukuki güce dönüşür ve kurucu iktidar olur. Kurucu iktidarı cezalandırmak, meşruiyetini kendinden aldığından mümkün değildir.

Anayasanın diğer maddelerinin şekle aykırı olarak değiştirilmesi ise doğrudan anayasal düzene yönelik olmadığından ve Anayasa Mahkemesince hukuken varlık kazanmış olan bu işlemin iptali mümkün olduğundan cebir sayılmayacak, Anayasayı İhlal suçunu doğurmaya elverişli hareket teşkil etmeyecektir.

Öte yandan yasama organının Anayasaya aykırı kanun çıkarması, hükümetin kanuna aykırı yönetmelik çıkarması, idarenin kanuna ve Anayasaya aykırı genelge yayımlaması vb. tasarruflarda bulunulması bu organlar aleyhine Anayasayı ihlal suçuna vücut vermez. Çünkü devlet tüzel kişilik olması sebebiyle fail olamaz. Suç işlemek yetkisi yoktur. Ayrıca bu normlar, anayasal norm nitelikleri bulunmadığından ve mevcut hukuk düzeni içerisinde iptalleri de her zaman mümkün olduğundan anayasaya aykırı olsalar dahi anayasayı ihlal suçunu işlemekte elverişli vasıta teşkil etmezler.

Anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye kalkışmak ifadesiyle kastedilen; Anayasada teminat altına alınmış olup anayasal düzeni oluşturan temel ilkeleri içeren maddelerin şeklen korunması, ancak uygulanmasına cebren engel olmaya kalkışılmasıdır.

Suç fiili, söz konusu ilkelerin uygulanmasını önlemeye kalkışma niteliğinde olan elverişli her türlü cebri hareketle işlenebilir.

Yasama ve yürütme organlarıyla idarenin, kanunları uygulayan merci olan mahkeme kararlarına uymaması eğer şartları mevcutsa görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabilir. Ancak doğrudan Anayasayı uygulayan merci olan Anayasa Mahkemesinin kararlarına yasama, yürütme ve yargı organı yerindeki kimselerin, idari makamlardaki kamu görevlilerinin, gerçek kişilerin ve tüzel kişileri temsile yetkili kimselerin uymaması, uygulamaması ya da uygulatmaması diğer şartları da mevcutsa manevi cebir kabul edilir ve Anayasal düzenin fiilen uygulanmasının önlenmesine kalkışıldığından Anayasayı ihlal suçuna vücut verir.

TCK’nun 311. maddesi uyarınca, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye” kalkışmak yasama organına karşı suç kapsamında cezalandırılan suç fiilidir.

TBMM’nin ortadan kaldırılmasına kalkışmak, meclisin bütünüyle ve sürekli olarak görevini yapmasına engel olmaya, meclisin ortadan kaldırılmasına kalkışmak demektir.

Meclisin görevini yapmasına tamamen engel olmaya kalkışmak, az çok devamlılık arz edecek bir şekilde meclisin görev yapamaz, işlevini yerine getiremez hale getirilmesine yönelik kalkışma hareketleridir.

Meclisin görevini yapmasına kısmen engel olmaya kalkışmak ise meclisin belirli bir faaliyetinin az çok devamlılık arz edecek bir şekilde engellenmesine kalkışmak anlamındadır.

Hareketin, suçu doğurmaya elverişli olması, dolayısıyla gerçekleştirilen cebri hareketin bu suça vücut verebilmesi için, suça, en azından kısmen TBMM’nin görevini yapmasına az çok devamlılık arz edecek şekilde engel olmaya elverişli bir hareket ve vasıtayla kalkışılması gerekmektedir.

TCK, 312. maddesinde; “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye kalkışmak” fiilini “Hükümete Karşı Suç” başlığı altında cezalandırmaktadır.

Hükümete karşı suçla korunan idari teşkilat değil, siyasi teşkilattır. Kamu idaresi ayrı bir oluşum olduğundan hükümete karşı suç kapsamında değerlendirilmez.

Hükümetin ortadan kaldırılmasına kalkışmak, hükümetin bütünüyle ve sürekli olarak siyasi işlevini yerine getirmesine engel olmaya, dolayısıyla hükümetin düşürülmesine kalkışmak demektir.

Hükümetin görevini yapmasına tamamen engel olmaya kalkışmak, hükümeti ortadan kaldırmaya kalkışmamakla birlikte, az çok devamlılık arz edecek bir şekilde hükümetin siyasi işlevini yerine getiremez hale getirilmesine kalkışmaktır.

Hükümetin görevini yapmasına kısmen engel olmaya kalkışmak ise hükümetin belirli bir siyasi faaliyetinin az çok devamlılık arz edecek bir şekilde engellenmesine kalkışmak anlamındadır.

Kalkışma suçları özelinde, hukuka uygunluk nedenlerinin mevcudiyeti değerlendirilirken, Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, bu kapsamda hukuka uygunluk nedenlerinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

Diğer taraftan hiçbir norm, kendisine meşruiyet kazandıran hukuk düzenini kalkışma suçunu işlemek suretiyle ortadan kaldırmaya kalkışmanın hukuka uygunluk nedeni olamaz. Kanuna dayanan böyle bir yetki yoktur. Oysa hukuka uygunluk nedenleri hukuka, dolayısıyla da Kanuna dayanırlar, hukuki ve kanunidirler. Bu nedenle kalkışma suçlarında hiçbir hukuka uygunluk nedeni ve bu kapsamda direnme hakkı uygulanma kabiliyetini haiz değildir.

Şu kadar ki kanunun emri denetleme yetkisi vermediği durumlarda memurun işlediği suç fiili, her ne kadar bu yöndeki emir yok hükmünde olduğundan hukuka uygunluk nedenine vücut vermezse de hukuki hataya dönüşmediği istisnai bazı hallerde fiili hata nedeniyle memurun kusurluluğunu ortadan kaldırabilir.

Kural olarak Anayasal düzenin ihlal edildiğini bilmemek konusunda düşülen hata, Anayasanın ilk üç maddesini bilmemek kabul edileceğinden hukuki hataya dönüşecektir. Ayı şekilde hükümetin ve yasama organının görevleri Anayasa ve kanunlarla muayyen olduğundan bu hususta düşülen hata da son tahlilde hukuki hata olacaktır. Hukuki hata, öğrenmede beşeri imkânsızlık ve fiilin anti sosyal niteliğinin farkında olmamak unsurlarını bünyesinde taşımadıkça mazeret sayılmaz. Ceza kanunları dışındaki kanunlarda hatanın, hukuki hata sayılmadığı istisnai bazı hallerdeyse fiilde hata söz konusu olacağından, fail hatasından yararlanabilecektir.

Diğer yandan maddi ve manevi cebir ile istenemezlik ilkesi kapsamında değerlendirilebilecek bazı zorlayıcı nedenlerin kural olarak kalkışma suçlarında uygulanma kabiliyeti yoksa da istisnai bazı hallerde, kusurluluğu ortadan kaldırmaları mümkündür.

Kalkışma suçlarına ilişkin olarak 5237 sayılı TCK’nda getirilmiş özel iştirak hükümleri yoktur. Bu sebeple TCK’ndaki genel iştirak hükümleri kalkışma suçlarında da uygulanma kabiliyetini haizdir.

Eğer bu suçları işlemek amacıyla örgüt kurulduysa silahlı ya da silahsız olmasına göre TCK’nun 220 veya 314. maddeleri gereği hem adı geçen maddelerde sevk edilmiş olan özel iştirak hükümlerine göre bu suçtan hem de örgüt kapsamında işlenen kalkışma suçundan sorumluluk doğar.

Kanun koyucu, 765 sayılı Kanundaki uygulamanın tersine, 5237 sayılı TCK’nun 302, 309, 311 ve 312. maddelerinin ikinci fıkralarında, bu suçların işlenmesi sırasında başka suçların da işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacağını ifade etmektedir.

Kalkışma suçlarında hareket bir tek ani hareket olabileceği gibi, amaçta ve zamanda birlik olmak kaydıyla birden fazla hareket de bir araya gelerek kalkışma suçuna vücut verebilir. Hatta bu birden fazla hareketin her biri ayrı bir suç da olabilir. Ancak kalkışma suçlarında bu her bir suç, kalkışma suçunun fiil unsuru niteliğindedir. Bir başka deyişle kalkışma suçlarının işlenmesi sırasında işlenen diğer suçlar, ayrı bir fiil ya da ayrı bir suç değillerdir. Bu suçlar, hep birlikte kalkışmak fiilini oluştururlar. Dolayısıyla bu durumda ortada birden fazla suç yoktur. Her biri kalkışma suçunun fiil unsuru, bir başka deyişle hareket unsuru içinde eriyen tek bir kalkışmak fiili vardır. Burada birden çok suç fiili bir araya gelerek kalkışma suçunun fiili olmaktadır.

Kalkışma suçları amaç suçlar arasında olmaları sebebiyle elverişli cebri hareket TCK’nun 302, 309, 311 ve 312. maddelerinden ancak biri kapsamında değerlendirilebilir. Adı geçen maddelerde ifade olunan amaçlardan hiçbiri diğerinin aynı ya da benzeri olmadığından fikri içtimaya vücut verecek şekilde tek fiille farklı kalkışma suçları işlemek mümkün değildir.

Dolayısıyla kalkışma suçlarında ne bir fiille kanunun birden fazla maddesi ihlal edildiği gerekçesiyle fikri içtima hükümleri uygulanabilir, ne de bu suçların işlenmesi sırasında işlenen ve ayrıca cezalandırılması gereken başka suçların mevcudiyeti söz konusu olabilir.

Aksi yönde bir kabul fiil ve ihlal tek olmasına karşın failin iki defa cezalandırılması anlamına geleceğinden hukuka aykırı olacaktır.

Yukarıda izah edilen nedenlerle biz, TCK’nun 302, 309, 311 ve 312. maddelerinin ikinci fıkralarının Anayasaya uygun olarak değiştirilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Kanımızca olması gereken adı geçen fıkraların yürürlükten kaldırılması, suçların cezalarının siyasi suç olma özellikleri de göz önünde bulundurularak düşürülmesi, ancak adaletsiz uygulamalara da yol açmamak adına ilgili maddelere “fiil daha ağır bir suça vücut vermedikçe” ibaresinin eklenmesidir. Bu yolla, ör. kalkışma suçunu işlerken adam öldüren failin cezai sorumluluğu ile kalkışma suçunun basit şeklini işleyen failin sorumluluğu arasında fark yaratılmış ve suç genel teorisine aykırı davranmaksızın adaletin tecellisi sağlanmış olur.

Kalkışma suçları ancak maddi veya manevi cebirle işlenebilen suçlardan olduklarından TCK’nun “cebir” suçunu düzenleyen 108. maddesi, “tehdit” suçunu düzenleyen 106. maddesi ve tehdit suçunun özel bir şekli olan “şantaj” suçuna ilişkin 107. maddesi kalkışma suçları bakımından bileşik suç özelliği göstermektedir. Cebir, şantaj ve tehdit, kalkışma suçlarının zorunlu unsuru niteliğinde olduklarından bağımsızlıklarını kaybederler ve faile ayrıca cebir veya tehdit/şantaj suçundan değil, tek bir kalkışma suçundan ötürü ceza verilir.

Öte yandan kalkışma suçları her ne kadar zincirleme suç şeklinde işlenebilirse de bu suçlarda pratikte cezanın ağırlaştırılması mümkün değildir. Zira kalkışma suçlarının cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Ancak yardım eden sıfatıyla suça iştirakin söz konusu olduğu durumlarda cezada indirim yapılacağından zincirleme suç hükümlerini uygulama imkânı olabilecektir.

Kalkışma suçlarının yargılanmasında yetki, genel görevli Ağır Ceza Mahkemelerindedir. Özel yargılama usullerine ilişkin hükümler saklıdır. Ancak kural olarak özel bir yargılama usulünün söz konusu olabilmesi için, failin kalkışma suçunu, görevine ilişkin olarak işlemesi gerekmektedir.

Öte yandan kalkışma suçları söz konusu olduğunda, koruma tedbirleri başta olmak üzere muhakeme usulünde bazı farklılıklar yaratıldığı göze çarpmaktadır. Ancak koruma tedbirleri bakımından sıklıkla karşılaşılan ve suçlar ile suç failleri arasında henüz suçluluk ve o suçtan suçluluk sabit olmamışken “katalog suç” uygulamasıyla yaratılan, bir soyut varsayıma dayanan farklılık, AİHS ve TC. Anayasasında ifadesini bulan adil yargılanma hakkı ile yine TC. Anayasasının değiştirilemez 2. maddesinde ifade edilen “insan haklarına dayalı hukuk devleti” ilkesine uygun değildir.

Ayrıca kalkışma suçları söz konusu olduğunda, adli bir işlem olan gözaltı işlemini istisnai hallerle sınırlı dahi olsa mülki amirin takdirine bırakmak, bizce telafisi güç bireysel ve toplumsal zararlara yol açabileceği gibi Anayasanın değiştirilemez 2. maddesiyle teminat altına alınan hukuk devleti ilkesine, kuvvetler ayrılığına ve AİHS’nin 5. maddesi ile Anayasanın 19. maddesinde ifade olunan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırılık teşkil etmektedir.

Kalkışma suçlarında fail mahkûmiyeti süresince fer’i ceza niteliğinde olarak belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılır. Bu hak yoksunlukları TCK’nun 53. maddesindeki yoksunluk ve sürelerle sınırlı olarak uygulanır. Dolayısıyla süresiz değildir. Ancak idari bakımdan sürekli hak yoksunluğu doğuran bazı Anayasal ve ceza kanunu dışındaki kanunlarla getirilen kanuni hükümlerin varlığı dolayısıyla, en azından arşiv bilgileri silinmedikçe, kalkışma suçlarından mahkûm olanların, yasaklanmış hakları geri verilse dahi belirli meslekleri yapmaları, mevcut düzenlemeler ışığında idarenin takdirine bırakılmıştır.

Kalkışma suçlarında kanunla muayyen bazı hallerde koşullu salıverilme hükümleri uygulanmamaktadır. Kanımızca insan hakkı temelinde failin, gerekli kanuni değişiklikler yapılmak kaydıyla belirli aralıklarla iyi hal değerlendirmesine tabi tutulmasına devam edilmelidir. Bu yönde bir uygulama AİHM içtihatlarına da uygun olacaktır. Böylece failin bir gün ıslah olabilme ihtimali elinden alınmamış ve ceza failin şahsına uydurulmuş olur.

İhtilaller/hükümet darbeleri, demokratik bir toplumda hiçbir zaman bir çare olamaz, mazur görülemezler. Halk iradesini sandıkta gösterir ki bu iradeye de saygı duymak gerekir. O halde yapılmak istenen, siyasi iradeyi değiştirmekse, bunun yolu ihtilaller ya da hükümet darbeleri değil, sandıktır.

Buna karşın ihtilale/hükümet darbesine kalkışmanın cezası da uygar bir toplumda suçla orantılı olmalı, daha ağır cezayı gerektiren bir suç işlenmemişse, kalkışma suçlarının siyasi suç özelliği gereği ceza makul sınırlarda tutulmalıdır.

Diğer yandan kalkışma suçlarının ne zaman terör suçu sayılacağı konusundaki belirsizlik, çağdaş hukuklardaki örneklerine ve taraf olunan uluslararası sözleşmelere uygun olarak TMK’nun 3. maddesi kapsamında yeniden gözden geçirilerek giderilmelidir.

Tarih göstermiştir ki cezaların ağırlığından ziyade etkin uygulanması insanları suç işlemekten caydırmaktadır ki bu da etkin bir adalet mekanizmasını, tam bağımsız ve tarafsız mahkemeleri, soruşturmayı etkin yürüten savcıların varlığını gerektirir.

Uygulamada, suçun icrasına başlamadan önceki safhanın suçun hazırlık safhası olduğu, hazırlık hareketlerinin ise kalkışma suçlarından sorumluluğa yol açmayacağı, bu suçlarda hazırlık hareketlerini cezalandırmanın, hareket başka bir suç da teşkil etmiyorsa, düşünceyi cezalandırmak olacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

Öte yandan kalkışma suçunun silahlı ya da silahsız bir örgüt kapsamında işlendiği hallerde, işlenen kalkışma suçunun yanı sıra TCK’nun 220 ve 314. maddeleri uyarınca, ilgili maddelerdeki özel iştirak hükümleri gereği sorumluluğun doğacağı; bu durumda biri kalkışma suçunun kanunen cezalandırılan hazırlık hareketi niteliğinde olan suç işlemek amacıyla örgüt kurma veya silahlı örgüt, biri de kalkışma suçunun kendisi olmak üzere iki ayrı fiilin, iki ayrı suçun söz konusu olduğu hususuna dikkat edilmelidir.

Ayrıca yine uygulamada, kalkışma suçlarına katılan herkesin asli fail ol­mayabileceği, sorumluluğun, TCK’nın 220/5. maddesi hükmü saklı olmak kaydıyla genel iştirak hükümlerine göre belirlenmesi gerektiği kuralına özen gösterilmelidir.

TCK’nda gerçekleştirilen tüm iyi niyetli çabalara rağmen, yukarıda açıklanan bazı eksikliklerin göze çarptığı kalkışma suçları, AİHS ve AİHM içtihatlarına uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.

Artık kalkışma suçları, Türkiye’nin kaderi olmaktan çıkmalı, insanlar ne bir gün bir ihtilal sabahına uyanmaktan, ne de bir gün sadece düşündükleri için yargılanmaktan korkmalıdır. Çünkü korkarak yaşamak, yaşamak değildir. Yaşamak ise, insanın yalnızca insan olmakla kazandığı en temel hakkıdır.

Aslında bir ve aynı olan millet de devlet de hukuka bağlı olmalıdır. Yüzyıllar içinde görülmüştür ki hukuk, karanlığın karşısında, her devirde, tüm aydınlığıyla duran, tek ve en güçlü çaredir.

Yorum Yap

Lütfen yorum yazmak için oturum açın ya da kayıt olun.
İlgili Yayınlar