Kısa Osmanlı Hukuku

Yayınevi: Turhan Kitabevi
Yazar: Ahmet MUMCU
ISBN: 9786058037281
90,00 TL 100,00 TL

Adet

 
   0 yorum  |  Yorum Yap
Kitap Künyesi
Yazar Ahmet MUMCU
Baskı Tarihi 2020/01
Baskı Sayısı 1
Boyut 13,5x19,5 cm (Roman Boyu)
Cilt Karton kapak

Kısa Osmanlı Hukuku

Prof. Dr. Ahmet MUMCU

2020/01 1. Baskı, 68 Sayfa

ISBN 978-605-80372-8-1

BU ÖZETİ NEDEN ÇIKARTTIM?

Bu satırların yazarı hukuk öğrenimine 1955 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladı ve aynı Kurumdan 1959 yılında mezun oldu. O yıllarda biri teknik alanda üç üniversite vardı yurdumuzda. Bunların sadece ikisinde Hukuk Fakültesi bulunuyordu.  İstanbullu arkadaşlar fakültelerinin eskiliği ile övünürlerdi. Halbuki bu köklü kurumun hangi yıl tam olarak açıldığı bilinmiyor. Bu Fakülte 1845 yılından başlayarak üç kez değişik adlar ve statülerle kapanmış sonra yeniden açılmış, ancak 1900 yılında Darülfünun’un kurulması ile istikrarlı bir yapıya kavuşmuştur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1925 yılında kurulduğuna göre çok daha yeni sayılır ama; bugün itibarıyla Türkiye'de 72 hukuk fakültesi var (9 Aralık 2019 verileri; yarın bu sayının ne olacağı belli değil). Biz hukukçular kara kara düşünüyoruz: Türkiye’nin bu kadar hukuk fakültesine gereksinimi var mı? En basit ve en aşağı rakamlarla her kurumdan yılda 25 gencin mezun olduğunu düşünürseniz asgarinin asgarisi ile yılda 2000 hukukçu piyasaya çıkıyor. Bu gençlerin içinde yargıç ve savcı olmak isteyenler de var. Yeterli sayıda bir istihdam değil; kaldı ki yargıçlık- savcılık sınavında başarılı olabilmek için ne kadar yasa dışı yollara başvurulduğu, herkesçe bilinen bir büyük haksızlık örneği. Geri kalan genç mezunlar artık hep avukat olmak istemekte. Dört yıllık bir lisans öğretiminden sonra garip ve anlaşılmaz bir yıllık staj dönemi bitince avukat olmak meslekteki olası başarısızlığın ilk habercisidir. Halbuki başta İngiltere olmak üzere pek çok ülkede hukuk öğretimi için daha önce hiç olmazsa bir başka alanda lisans diploması aranır. Mezunlar bizdeki gibi uyduruk bir yıllık stajla avukat olamazlar. Çeşitli deneyim aşamalarını başarı ile geçmek koşulu aranır. Hele yargıç olmak için adayların çok daha keskin aşamaları geçmesi ve "yaşça" da biraz daha olgunlaşmaları beklenir. Bu ülkelerde 24 yaşında bir yargıç görmek olası değildir.

Türkiye'de 1985 yılında bir eğitim merkezi olarak açılan ve daha sonra 2003 'de statüsü daha da genişletilen “Adalet Akademisi” yargıç ve savcıların uygulamaya dönük gelecekteki çalışmalarını bir ölçüde geliştiriyor. Ama bu genç meslekdaşların genel kültür alanında yetersiz olduklarını görüyorum. Hukukçu yaşamın bilimini yapar; bu nedenle hem siyaset hem de tarih kültürlerinin yüksek olması gerektir. Gene de "eskiye” kıyasla, bu akademinin bir ölçüde boşluk doldurduğu kabul edilebilir. Ama avukatlığa gelince iş değişiyor: Aslında savcı ile avukatın aynı statüde olması gerekir. Savcı "devlet" değil “KAMU” adına soruşturma yapar, bunu yaparken devlet olanaklarını kullanır. Bu yol avukatlara neden kapalıdır? Belki suçsuz olan sanık hakkında yapılan soruşturmayı onun avukatı neden öğrenemez?

Savcı sonunda yeterli kanıya varırsa davayı açar. Avukat ise mağduru veya sanığı savunur. Savcı ile avukat arasında bu bakımdan bir fark yoktur. Öyle ceza davaları görülmüştür ki savcı sanığın idamını istemiş ama mahkeme beraat kararı vermiştir.

Peki, savcı adayları neden yargıç adayları ile birlikte eğitiliyorlar? Böyle bir devlet siyaseti varsa o zaman da hak arayan avukatların da "ADALET" Akademisinde eğitilmeleri gerektir. Yahut, Türkiye Barolar Birliği hep planlandığı ama yıllarca uygulamaya konulamadığı halde- neden bir avukatlar akademisi açamaz? Aslında Türk Devleti "adalet" kavramını çok yanlış yorumlamış. Adalet bir bütündür ve bu bütünün içinde yargıçlar, savcılar ve avukatlar bulunur. Kaldı ki savcı sadece ceza davalarında kamunun “müdafiidir”. Avukat ise hukuk davalarının en önemli figürüdür. Avukat adalet işlerinde devletçe korunmadığına göre özel hukuk davalarında adalet tecelli edemiyor demektir... Zira “avukat” adaletin tam gerekli bir ayrılmaz parçası olarak görülememektedir.

Hukukçu olmak isteyen gençlere mesleğimizin bir kesitinin durumu hakkında ufak bir uyarıda bulunmak istedik. İyi, tamam da bu anlatılanlarıOsmanlı Hukuku ile ilişkisi ne? sorusunu yönetmeniz çok doğal. Hemen şunu söyleyeyim ki, hem hukuk öğrenimi görenler, hem de hukukçu olmayıp bu tür konulara ilgi duyanlar için “Osmanlı Hukuku” çok önemli. Neden mi? Şundan: Türk Hukukunun durumunu gözler önüne sermeye çalıştım. Bugünkü aksaklıklar Osmanlı Devletinde hukukun gelişmemesi, hukuk kültürünün yeşermemiş olması, hukukun felsefesine yabancı kalınması ile hukuk ile teolojinin iç içe geçmesinden kaynaklanmaktadır. Diğer yandan hukuk fakültelerimizin hepsinde artık Türk Hukuk Tarihi okutulmakta ama pek çok kurumda verilen bu derslerde kendine özgü yapısı olan Osmanlı Hukuku İslâm Hukuku içinde eritilmektedir. Osmanlı Hukuku elbette İslâm Hukuku içindedir ama en uzun ömürlü ve en heterojen yapılı İslâm Devleti olan bu İmparatorlukta İslâm Hukuku gereksinmelere göre belli yönler almıştır. Heterojen yapı çok hukukluluğu da birlikte getirdi. Bu niteliğin ulus devletin oluşmasında önemli bir engel olduğu açıktır. Pek çok fakültemizde bu özellikler üzerinde durulmamakta, İslama dayalı Osmanlı Hukuku idealize edilmekte ve Tanzimatla başlayan yenileşme hareketleri bazen çok ağır dille eleştirilmektedir. Diğer yandan Hukuk Fakültesi öğrencisi sınav zamanı yaklaştığında daha önce dinleyip, çalışıp öğrendiği bahisleri anımsamak için bir özete de gereksinim duyabilir. İşte önünüzdeki bu özet bütün bu sıkıntıları gidermekte yararlı olabilir. Bu kısa broşürün ayrıca hukukçu olmayan meraklı aydınlara Osmanlı Hukukunun temel yapısını göstermesi açısından da yararlı olacağını sanırız.

 

Ankara, 13 Aralık 2019

Prof. Dr. Ahmet MUMCU


Yorum Yap

Lütfen yorum yazmak için oturum açın ya da kayıt olun.
İlgili Yayınlar